Kulağının dibinden geçen mermiye ve birçok kasırgaya rağmen ikinci kez "Oval Ofis'in sahibi" unvanını kapan Donald Trump, 20 Ocak 2025'te ABD’nin 47. Başkanı olarak yemin etti. Törenin VIP listesinin ön sıralarını iş dünyasının ağır topları ve servet avcıları kapmış, devlet erkânı ve diğer davetliler ise biraz daha arkalarda kendilerine yer bulmuştu. Trump, her zamanki abartılı jestleri ve narsist kişiliğinin görkemli yansımaları eşliğinde yaptığı konuşmayla hem dikkatleri çekti hem de bazılarının kaşlarının çatılmasına neden oldu. Neler dedi,  bu konuşmanın satır aralarına birlikte bir bakış atalım!

Trump’ın konuşması, “Amerika’nın altın çağı şimdi başlıyor” gibi bir Hollywood fragmanıyla başladı. Kendini "Tanrı’nın özel seçilmiş lideri" ilan ederek, liderlik iddiasını kutsal bir bağlama oturtmaya çalıştı. Kendisini "Tanrı tarafından kurtarıldığına" inandığını belirterek, liderliğinin ilahi bir misyon taşıdığını ima etti. Allah’ın sevgili kulu…E malum, bu Trump; tevazunun yanından bile geçmez. Sonrasında sınır güvenliği konusuna geçerek, ABD'nin güney sınırında "ulusal acil durum" ilan edeceğini ve tüm yasadışı girişlerin "derhal durdurulacağını" belirtti. Bu, göçmenlik politikalarında sert bir tutum benimseyeceğinin sinyalini vermektedir.  Yasadışı girişleri derhal bitireceğini, Meksika kartellerini "terör örgütü" ilan edeceğini ve çetelere savaş açacağını duyurdu. Hatta konuşma bitmeden Küba’yı terörü destekleyen ülkeler listesine sokuverdi. Yemin töreni daha yeni bitti, Trump hız kesmiyor!

Enerji konusuna gelince, "Sondaj yapacağız, bebeğim, sondaj!" diyerek fosil yakıt üretimine gaza bastı. Yeşil Yeni Anlaşma’ya elveda dedi, elektrikli araç zorunluluğunu tarihe gömme planlarından bahsetti. Ancak, çevreciler bu konuşmayı dinlerken içlerinden "Ağaçlar için yas tutmaya hazır olun" demiş olabilir. Trump’ın etik değerler konusundaki tutumu belli: "Umurumda mı? Hiç değil." Trump için çevre, etik gibi değerler pek bir şey ifade etmez.

Trump, konuşmasının ilerleyen dakikalarında hükümete yönelik bir "güven krizinden" bahsetti ve insanlara "zenginliklerini, demokrasilerini" geri vermeye yemin etti. Adalet Bakanlığı'nın "silahlandırılmasına" son verileceğini belirterek, hükümet kurumlarının siyasi amaçlarla kullanılmasına karşı olduğunu yineledi. Ayrıca, ABD'nin yeniden saygı göreceğini ve "her ulusun gıpta edeceği bir ülke" olacağını tüm seçim gezilerinde söylediği gibi törende de dile getirdi. Bu ifadeler, iç politikada reform ve uluslararası alanda güç projeksiyonu hedeflediğini göstermektedir. Tüm bu sivri, sıra dışı ve radikal konuşmalarını bir önceki başkan Joe BIDEN’ın iki adım önünde gerçekleştirdi. Amerikan demokrasisinin hoş görüsü ve birine kibarca sövmek bu olsa gerek Uluslararası alanda da bolca gürledi: Çin’e açık mesajlar verdi, "Önce Amerika" sloganıyla ekonomik bağımsızlık söylemini yeniledi. Ticaret savaşları mı? Hazır olun, ikinci perde başlıyor!

Çin açısından Trump’ın enerji hamleleri küresel fiyatları düşürebilirken, diğer yandan tedarik zincirlerini sıkıştırabilir. Ayrıca teknoloji bağımsızlığı adımları, Çin’in ABD’ye çip gibi stratejik ürünlerdeki üstünlüğüne darbe vurabilir. ABD’nin teknoloji, çip üretimi ve diğer stratejik sektörlerde Çin'e olan bağımlılığını azaltmaya çalışması, Çin’in teknoloji ihracatına darbe vurabilir. Özellikle Covid pandemi zamanı çip üretimindeki zafiyet araba sektörü üretiminde ciddi gecikmelere sebep olmuştu. Amerika bu olaydan ders çıkarmış ve çip üretimi konusunda 2022 yılında 280 milyar dolarlık Chips and Science Act yasasını kabul ederek yarı iletken üretimini desteklemek için adım atmış aynı zamanda yerli üretimin artması için Tayvan ve Güney Kore gibi lider çip üreticilerini ülke içinde fabrikalar açmaya teşvik etmiştir.

ABD’nin yeniden güçlü bir lider konumuna geleceğine dair ifadeler, Çin açısından stratejik rekabetin artacağına işaret etmektedir.  ‘’Make America great again’’ sloganlarından Çin, ABD’nin Hint-Pasifik bölgesindeki askeri varlığını artırma ve Çin’i çevreleme stratejisini sürdüreceğini varsaymalıdır. Bu mesaj Tayvan’a daha güçlü destek verilmesi ve Güney Çin Denizi’ndeki ABD varlığının artması olasılığını güçlendirir. Trump’ın Çin karşıtı politikalarını yeniden gündeme getirmesi durumunda, ABD’nin Japonya, Güney Kore ve Avustralya gibi müttefikleriyle daha yakın iş birliği yapması beklenebilir. Bu iş birliği, Çin’in bölgedeki diplomatik ve ekonomik nüfuzunu sınırlandırabilir. Trump’ın ulusal güvenlik ve sınır güvenliğine yönelik vurguları, Çin’in iç politikalarına ve dış imajına yönelik elbette bazı sonuçlar doğuracaktır. ABD’nin “adalet ve demokrasi”yi yeniden tesis edeceği söylemi, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Hong Kong ve Tayvan politikalarına yönelik daha sert eleştirilerin habercisi olabilir. Ama Uygur Türkler’inin kim olduğunu bile bilmeyen Trump için bu durum sadece, Çin’in uluslararası imajını ve diplomatik ilişkilerini zayıflatmak için kullanılabilir. Trump’ın ABD’nin teknoloji bağımsızlığını artırma hedefi, Çin’in ABD’ye yönelik siber faaliyetlerini kısıtlama çabalarıyla karşılık bulabilir. Özellikle Huawei gibi teknoloji devlerine yönelik yaptırımların devam etmesi olasıdır.

Trump klasik beyaz Amerikan jargonunu kullanan ve kibirli bir kişilik olarak tüm bunları söylerken Çin tarafı çoktan ön tedbirleri almaya başlamıştır bile.

Çin ABD’ye olan ekonomik bağımlılığını azaltmak için Asya, Afrika ve Avrupa’da yeni ticaret ortaklıkları geliştirecektir. Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative - BRI), Çin'in 2013 yılında başlattığı, küresel ölçekte ekonomik, ticari ve altyapı bağlantılarını güçlendirmeyi amaçlayan devasa bir projedir. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping tarafından önerilen bu girişim, modern bir İpek Yolu oluşturma hedefiyle tasarlanmıştır. Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) bu bağlamda hızlandırılabilir.

 Hint-Pasifik bölgesindeki askeri varlık artışı ve Tayvan politikaları da Çin’i köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Trump’ın bu tavrı, Çin’i savunma ve ekonomik stratejilerini güncellemeye zorlayabilir. Neyse ki Xi Jinping, bu hamleleri çoktan hesaplamış gibi görünüyor, ancak Çin’in bu zorlu rekabetten sıyrılmak için biraz daha zamana ihtiyacı olduğu açık.

Tabii bu arada konuyu Dünya üzerindeki mutlak güçlerden biri olan Çin açısından incelememiz önemli, ancak acaba Orta doğunun en güçlü ordusuna sahip Türkiye’miz için ne gibi mesajlar okunmalı? Mutlaka devletimizin üst düzey yönetim birimleri, bürokratlarımız, istihbarat teşkilatımız ve kurmay heyetimiz bu mesajlara yönelik yapılması gerekenleri çoktan not almışlardır ama biz de dilimiz döndükçe anlatmaya çalışalım.

Biz Türkiye açısından bakacak olursak, bu konuşma hem fırsatlarla hem de tehditlerle dolu. ABD’nin enerji ve ticaret politikaları, Doğu Akdeniz'deki dengeleri yeniden şekillendirebilir. ABD’nin enerji üretimini artırma ve ticaret savaşlarını genişletme planları, Türkiye’nin enerji arz güvenliği ve ticaret politikaları açısından önemli etkiler doğurabilir.

Trump’ın teknoloji bağımsızlığına yönelik söylemleri, Türkiye için de bir alarm niteliği taşır. Türkiye, ASELSAN, HAVELSAN ve TUSAŞ gibi kurumlarla savunma ve siber güvenlik alanlarında yerli teknolojilere yatırım yapmalıdır. Türkiye, dijital dönüşüm projelerine hız vererek küresel teknoloji yarışında geri kalmamalıdır. Yapay zeka ve büyük veri alanında ulusal stratejiler oluşturulmalıdır. Savunma sanayiinde bağımsızlık söylemleri, ASELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN gibi firmalarımıza daha fazla yatırım yapma zorunluluğunu getiriyor. Özellikle SİHA, hipersonik silahlar ve hava savunma sistemleri konularında Ar-Ge faaliyetleri hızlandırılmalıdır.

Mavi Vatan doktrini çerçevesinde, denizlerdeki varlığımızı artırmak şart. Trump’ın Çin ve diğer büyük güçlerle rekabeti tırmandırması, Türkiye’nin kendi askeri kapasitelerini artırmasını ve NATO içindeki rolünü yeniden tanımlamasını gerektirir. Bu yüzden son yıllarda savunma sanayimizde yaptığımız atılımlara devam ederek, ittifakta daha güçlü bir pozisyon alabiliriz. Türkiye, ABD ile ilişkilerini dengelerken, Rusya ve Çin gibi diğer güçlerle de iş birliği kanallarını açık tutmalıdır. S-400 hava savunma sistemi gibi projeler, ulusal çıkarlar doğrultusunda yönetilmelidir. ABD’nin enerji fiyatlarını etkilemesi durumunda Türkiye, yenilenebilir enerjiye yatırımlarını artırmalı ve enerji tedarik kaynaklarını çeşitlendirmelidir. Azerbaycan, Katar ve İran gibi ülkelerle iş birliği derinleştirilebilir. Türkiye, ABD ile ticaret ilişkilerinde karşılıklı bağımlılığı artırarak olası yaptırım veya ticaret savaşlarından korunma stratejisi geliştirmelidir. Ayrıca Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonu hızlandırılmalıdır. Ancak bu konuda pek umudum olmadığını da belirtmek isterim.  Öte yandan ABD merkezli dünya düzeni söylemi, Türkiye’nin çok kutuplu dünya düzeninde daha etkin bir rol oynamasını zorunlu kılar. Türkiye, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi'ne alternatif olarak Afrika ve Orta Asya’daki varlığını artırmalıdır. Ayrıca, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımızı yumuşak güç unsuru olarak kullanarak, Afrika ve Asya’da daha fazla nüfuz elde etmeliyiz. Her iki kurum da Türkiye'nin uluslararası arenadaki etki gücünü artırmak ve diğer ülkelerle olan ilişkilerini geliştirmek amacıyla hizmet vermektedir.

Türkiye, bu dönemde proaktif bir dış politika izleyerek kendi çıkarlarını maksimize etmeli ve küresel güç dengelerindeki değişimlere karşı hazırlıklı olmalıdır.

Trump, tören konuşmasıyla hem içeride hem dışarıda kartları yeniden karıştırdı. Ancak biz akılcı bir politika izleyerek hem fırsatları değerlendirmeli hem de tehditlere karşı hazırlıklı olmalıyız. Ve unutmayalım, her ne kadar Trump kendini altın çağın peygamberi ilan etse de, biz Türkiye olarak kendi çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmeye devam etmeliyiz.