Ole Gunnar Solskjær, deplasmandaki ilk maçıyla Süper Lig’e merhaba dedi.
Ligimizin sadece adı süper maalesef Premier Lig gibi ya da Avrupa’nın 5 büyük ligi gibi bir standardı yok. Hal böyle olunca birebir aynı pozisyonlar her maçta farklı hakem kararlarıyla neticeleniyor. Mesela dün akşam Al-Musrati ve Rafa Silva kramponlarıyla çime bastıkları için sarı kart görerek cezalı duruma düştü. Her iki pozisyonda da rakip oyuncuya en ufak temas yok! Oysaki, kramponların diğer takımların oyuncularının yaptığı gibi çime değil rakibe basması gerekiyordu.
Hakem sanırım maçı izleyince utanmıştır.
Maça döndüğümüzde Solskjær, ligdeki ilk maçında kadrosundaki oyuncuları görmek için kanatta Chamberlain ve ileride Semih 11’iyle sahaya çıktı. Semih’in hücuma giderken vücudunu kullanarak attığı çalım ve top sürme ne kadar etkiliyse, son vuruşlarda yaptığı tercihler o kadar etkisiz. Hep karambol.
Beşiktaş’ın kazanması için net bir oyuna ihtiyacı var. Solskjær’in istediği gibi hızla hücuma giden bir Beşiktaş için; iyi kanatlar, hücumcu bekler ve vücutlu, yapılı, uzun boylu, iri bir santrfor bu takıma şart.
Beşiktaş, hücum düşünen ve açık oynayan takımlara karşı rahat kazanıyor. Fakat takım halinde defans yapan yani korkak oynayan, kapanan kontratak takımlara karşı sıkıntı yaşıyor. Puan kaybettiği maçların çoğu beraberlikle bu şekilde geldi. 21 maçın 8’inde berabere kalmış bir takım var.
Beşiktaş bu sorunu; Solskjær’ın tıpkı bir zamanlar Manchester United’a Harry Kane’i istediği gibi bir golcüyle ya da bir zamanların Aboubakar’ı gibi bir golcüyle çözebilir. Beşiktaş santrforunu 4-5 defans oyuncusu kapattığında kilidi ancak böyle açarsınız.
Başkan Serdal Adalı, bir santrfor istediğini zaten söylemişti. Solskjær’in de neredeyse tüm maçlarını izlemiş biri olarak bu tip bir golcü tercihi edeceğini düşünüyorum.
Immobile-Rafa organizasyonuyla Beşiktaş dün akşam müthiş bir gole imza attı. Yönetim takıma takviye yaptığı anda bu iki yıldızın performansı da takımın zenginleşmesiyle artacaktır. Takımı etkisiz gösteren uçamayan kanatlarıdır.
