Değerli okurlarım,

Yazıma kısa bir hikaye ile başlayayım.

İki komşu varmış. Birinin devesi birinin ise bir eşeği varmış. Ve bu iki komşu evde kullanmak için sürekli evlerine yakın kuyuda hayvanları ile şu taşırlarmış. Hayvanları ile şu taşıyan iki komşudan devenin sahibi hep eşeğin sahibine "bak ben deve ile senden daha çok su eve taşıyorum. Senin üç kez eşekle taşıyacağın suyu ben devem ile bir kereden taşıyorum." Dermiş. Eşek sahibi de, "bize yetiyor üç kez de gitsem de sorun değil komşum. Yeter ki kimseye muhtaç olmayalım. Çok şükür eşek su ihtiyacımızı gideriyor" demiş. Arada geçen günlerden sonra devenin ayağı kırılmış ve devenin sahibi hayvanın iyileşmesini beklemiş. Tabii ki devenin sahibi hayvanın iyileşmesini beklerken maalesef evde su kalmamış ve ev halkı susuzluktan artık helak olacakmış ki devenin sahibi, komşusuna gidip kuyudan suyu taşımak için eşeğini istemiş ve komşu eşeğini vermiş. Devenin sahibi kuyuda çektiği suyu eşekle evine taşımış. Devenin iyileşmesini bekleyen adam maalesef devrenin ölüm haberini alır. Bu defa artık suyu nasıl taşıyacağını düşünen adama gelen eşeğin sahibi, "eğer size su lazım olursa hiç çekinmeden gelip eşeğimizi götürebilirsin komşu" demiş. Devesini kaybeden adamın artık ne bir devesi vardı nede bir eşeği. Bilakis alay ettiği komşusunun eşeğine kalmıştı artık.

Evet, bugünkü yazımı hükümetin, "bundan böyle bir tasarruf yapma sürecine gireceğiz" demesi üzerine yazıyorum.

Peki nasıl bir tasarrufa gidilecek? Yıllardır millet bar bar bağırırken " israf var! İsraf var! Çalıp çırpma var! Derken haksız da değillerdi. Şimdi kimin üzerinde bir tasarruf yapılacak peki? Yine fakir, fukaranın üzerinde kısıtlamalar yapılacak? Bunlar kimler? Asgarî ücretle çalışanlar, işsiz olanlara verilen küçük bir mevla ücreti ve sosyal hizmetler bakanlığına bağlı olan zor durumdaki ailelerin hesabına yattıracakları ücretten kısıtlamalara gidilecek. Zenginin bol bol harcayıp bitirdiği paranın cerebesini yine iki yakası bir araya gelemeyen insanlarımız çekecek. 

Eğer bir tasarrufa gidilecekse şuradan başlanabilir mesela, milletvekilleri maaşından bir indirim yaparak, bakanlar da bir danışman yerine on danışmanın alınmasına bir kısıtlama getirilerek, belediyeler tarafından boş yere harcanan büyük masraflar ve her birime 20 müdür atamalarından indirime gidilse, seçimlerde harcanan masraflar, donatılan şah şahlı yemek masalarından, milletvekillerinin ve belediye başkanların dost- akrabalarına aldıkları yüksek mevlalı ihaleler önce bunlardan başlayabilirler. 

Bir kaç atasözümüze değinmeden geçmek istemiyorum.

"Bol bol yiyen bel bel bakar."

"Güvenme varlığa, düşersin darlığa."

"Azı karar, çoğu zarar." 

Bu atasözlerini boşuna söylememiş atalarımız.

Ayrıca herşeyi dövize bağlarken esnaf, maalesef döviz yerinde sayarken her gün petrolün, etin, peynirin ve en önemlisi fakirin elinde tek kalan katık ekmek kaç günde bir zamlanıyor. Bu neye göre zamlanıyor. Denetim olmadığı yerde gerek üç harfli AVM'ler gerekse küçük bakkallar gelişi güzel her yeni bir güne uyandığında gıdaların üzerindeki fiyat etiketlerini değiştiriyorlar. Kim neyi nerede tuturduysa. Bu aynı zamanda tekstil ürünlerini satan mağaza sahipleri de yapıyor. Bugün bir gömleğin fiyatı 500 TL ise arada bir kaç gün geçtikten sonra aynı mağazada bulunan gömleğe 1000TL bir fiyat etiketini takıyorlar. Hani bunlar dolara bağlıydı. Dolar yerinde sayarken siz elinizdeki sattığınız mallarınıza habire zam üstüne zam vuruyorsunuz. Bir nevi millet birbirinin kurdu olmuş diyebiliriz.

Peki şimdi tasarruf için ne yapılması lazım? Tek yapılacak şey, sıkı bir denetim ve devlet kurumların üst basamaklarından bulunan devlet idarecilerin tasarrufa gitmesi olacak. Üretkenliği yani esnaf ve sanatkârlara iş yeri açma konusunda destek vermelidir. Millet arasında para çarkının dönmesi lazım. İnsanlara balık yemeği değil, balığın nasıl tutulup yenildiği öğretilmelidir. 

Diğer yapılan büyük bir hata da herkes üniversiteli olacak diye bir uygulamanın getirilmesiydi. Şimdi üniversite mezunu gençler çok fakat iş yok. Ne oldu da bu duruma geldik? Çocuklar liseyi bitirene kadar 19-20 yaşına geliyorlar. Bu yaşta bir genç üniversiteyi kazanamayınca hangi ustanın yanında çıraklık yapacak? Gençler o yaştan sonra hiç bir meslek edinemiyorlar maalesef.Türkiye en kısa sürede Almanya ya da Japonya da verilen eğitim- öğretim modeline geçerse belki bundan sonra ülkemizde birçok değişikler olabilir. Çünkü ülkenin çalışan, üreten insanlara ihtiyacı var. Ve ülkenin ekonomisinin bu yönden yükseleceğini düşünenlerdenim. 

Allah'a emanet olun.